Herkesin bir tuhaflığı var işte. Benimki de her zaman Samanyolu seviyesinde düşünmek. Kitap yoluna girdikten sonra tek başına kitap ne işe yarar ki diye düşünmeye başlamıştım. Allah’tan paralelde ilerleyen iki şey çok da uzak konular değildi.
Bunlardan birincisi uzun zamandır beni temsil eden bir marka: XupiT! İlk defa duyanlar nedense hep anlamını merak ediyorlar. Neden bir anlamı olsun ki? Altı üstü bir isim işte. Ne zaman bu soruyu duysam aklıma hep bir bilim adamının verdiği örnek geliyor. Dediğine göre çocuklarda her şeye hedef odaklı bakma takıntısı varmış. Örneğin, kendilerine “şu ilerideki kaya ne işe yarar?” diye sorulsa, gözlerini bile kırpmadan “hayvanların kaşınmalarına yarar” diyebilirlermiş. Herhalde her şeyde bir derin anlam arama alışkanlığı da, çocukluğu geride bırakamadığımızın bir delili olsa gerek ;o)

XupiT! markası altında uzmanı olduğum konulara yönelik olarak eğitim ve danışmanlık hizmetleri veriyorum. Liste uzun olunca insan her seferinde bir çentik atmıyor ama şirket sayısı altmışı, proje sayısı kırkı geçeli epeyi zaman oldu. Artık şanslı olduğum için mi, yoksa bu bir lanet olduğu için mi bilemiyorum ama her türlü şirketi gördüm diyebilirim.
Verdiğim eğitim ve danışmanlık hizmetleri yazılım geliştiren şirketlerin programcılık dışında kalan tüm ihtiyaçlarına yönelik. Uzun süre birbirinden ayrı olarak da verdiğim bu eğitimler, şu andaki son versiyonlarında yenilikçi proje geliştiren takımlara yönelik olarak (“startup” olarak okunur) bir bütün olarak verilecekler. Ben de bir çılgın proje sahibi olduğuma göre neden kendime benzeyenlere daha faydalı olmayayım?
Uzun uzun bu eğitimi anlatmak da mümkün ama bu sıkıcı olmaz mı? Onun yerine size eğitimin akıl haritasını sunuyorum. “Fikrini Kanıtla” sloganıyla bir araya getirilen konular altı aşamada işleniyor:






Eğer eğitim sonrası uygulamanızı bizim geliştirmemizi isterseniz, bunu da seçeneğe bağlı yedinci aşama olarak görebilirsiniz:

Bir de mizâh amaçlı başlayıp daha sonra üzerinde epeyi vakit harcadığım şu “çeviklik” mevzusu var. İnsanın aklına tabii Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanının “büyük engizisyoncu” bölümünü getiriyor. Hatırlarsanız, orada deniyor ki: “insanın en güçlü arzusu sorumluklarından kaçmaktır. Bu yüzden birilerinin hükmüne girmeye bayılır. Karnı tok sırtı pek olduktan sonra bir hayal dünyasında yaşamayı gerçeğe her zaman tercih eder.” Belki de bu yüzden Scrum denen illet her yeri kendisine mesken tuttu ve ne yaparsak yapalım bir türlü ölmüyor.
Yanlış anlamayın çevik olmakta bir kötülük yok. Tıpkı akıllılık veya güzellik gibi çevikliğin de arzulanması doğaldır. Ancak, tıpkı diğerleri gibi o da her babayiğidin harcı değildir. Mesele de burada ortaya çıkıyor işte. Nedense çeviklik artık herkesin harcı! Benim de hobim absürtlük biriktirmek olduğu için bu konu bir dönem içime dert olmuştu. Keşke daha zor bir bulmaca olsaydı. Gizem çok çabuk çözülmüştü. Daha sonra ortaya çıkan bulguları paylaşmak için Sabancı Üniversitesi’nin düzenlediği bir seminer verilmişti: “Hayır, bu Scrum değil!”

Buna ek olarak bulgular ayrıca bir makaleyle paylaşıldı. Önce birkaç yakın arkadaşla bu makalenin nerede yayınlanabileceğini anlamaya çalıştık. Daha sonra yaptığımız başvurular makalenin üslûbu nedeniyle reddedildi. Eh, serde delikanlılık olduğu için makalenin üslûbunu değiştirmedim. Birkaç yerde kullandığım “köle” kelimesinin yarattığı reaksiyondan aksine memnun oldum. Daha sonra da bu makaleyi Academia web sitesinde yayınladım. Bir dönem en popüler makalelerden birisi bile oldu (yüzde 0.1’e girdi). Özellikle Endonezya civarındaki etkisi beni epeyi eğlendirmişti. Makale her gün yeni bir adaya yayılıyordu ;o)
Bu makalenin bir başka versiyonuysa Sabancı Üniversitesi’nde verdiğim bir sunumla paylaşılmıştı. Organik süreçlerin sonucunda ortaya genellikle pis kokan şeyler çıktığını söylediğimde katılımcıların yüzlerinde beliren acıklı tebessümler hâlâ aklımda. Herhalde profesyonelin dramı bu olsa gerek. Kişi benim kadar mâcerâlı bir hayata kendisini bırakamıyorsa vakti hep acıklı tebessümlerle geçiyor. Oysa öyle geçmek zorunda değil veya acıklı tebessümler dışında bir şey yapmıyorsak, aslında şikayet etmeye hakkımız yok.

Çılgın proje sahibiyim demişken, biraz da ondan bahsedeyim o zaman. Çünkü bu projeye başlayana kadar pek çok deneyim edinmiş olsak da, bu proje sayesinde pek çok şeyi rafine etme fırsatımız oldu ve benzerlerimize öğrendiklerimizi hazmedilebilir bir formatta nasıl aktarabileceğimizi bu şekilde öğrendik. Bunun sadece bir alandaki yetkinlikle mümkün olduğunu zannetmeyin. Kesinlikle değil. Benim bilgisayar mühendisliği alanındaki deneyimlerime ancak pazarlama, iş geliştirme, işletmecilik, girişimcilik, kültürel antropoloji ve yazarlık deneyimleri de eklendikten sonra, ortaya gurur duyabileceğimiz bir eğitim ve danışmanlık programı çıktı.
